23 Kasım 2010 Salı

El Classico üzerine

El Clasicco bu haftasonu futbolseverlerin merakla beklediği ve tadından yenilmez bir maç beklentisi içerisindeki olduğu şu an tüm dünyanın en formda iki takımını biraraya getireceği bir karşılaşma.

İki takımın bu sene La liga değil de La Barça-Real diye tanımladığımız ligde uzak rara kopacakları ve belki de kendi aralarında oynayacakları maçların şampiyonu belirleyeceği bir atmosferde,önümüzdeki maçın ne denli önemli olduğu aşikar olduğu bir ortam.İki takımdan Barcelona ligde ve Şampiyonlar liginde çok rahat bir durumdalar ha keza R.Madrid de ligde ve şampiyonlar liginde zirvedeler ve çok rahatlar.iki takımda bu sene özellikle de La ligada gol atma özellikleri dikkat çekiyorlar ki bu hafta sonunda futbolsever bu iki takımdan bol gollü ve zevkli kısacası tadından yenmeyecek bir maç beklemektedirler.

El Classico’nun birde kısaca geçmişine bakalım beraber:

Şu ana kadar bu iki takım ligde toplam 160 kere karşı karşıya gelmişler bu 160 maçın 68’ini R.Madrid alırken 62’sini Barcelona kalan 30 maçta ise eşitlik bozulamayarak berabere sonuçlanmış.Yalnız R.Madrid Barcelonaya geçtiğimiz iki sezon oynanan maçlarda gol atma başarısı gösterememiş durumda yani 547 gündür Barcelona kalesine gol atma başarısı gösterememiş durumda bununla birlikte son sekiz maçın 7’sini Barcelona kazanırken R.Madrid sadece bir beraberlik alabilmiş durumda.Yani son 4 sene Barcelona’nın R.Madride çok acı bir üstünlüğü bulunmaktadır.Son sekiz maçın birinde ise Barnebau stadında Barcelonanın 6-2 çok ezici bir galibiyeti var ki hala bu maç zihinlerimizde bir yer kaplamakta.Total karşılaşmalara baktığımızda ise 212 maçın 95’ini R.Madrid 81’ini Barcelona 42 maç ise beraberlik ile sonuçlanmış.

İkili maçlarda en skorer oyuncu ise R.Madrid tarihinin en iyi golcülerinden biri olan Alfredo di Stefano’dur.Alfredo di Stefano toplam 18 kere Barcelona filelerini havalandırarak kırılması zor bir rekora imza atıyordu.

Ligimizde de bir nevi bir El Classico olacak bu hafta yalnız bu kavram Galatasaray ve Beşiktaş’tan değil de zamanında hem Barcelona hem de R.Madrid formaları giyme mutluluğu yakalayan G.Hagi ve B.Schuster’den kaynaklanmaktadır.İnşallah ligimizdede Barcelona ve R.Madrid maçının kalitesi ve düzeyinde bu hafta El Klasiko yaşanır umuduyla.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Futbol Basit Gerçekleri ve Ütopya

F.Rijkaard  ve B.Schuster daha iki sene öncesine kadar biri Barcelona diğer R.Madrid’in başındaydılar.F.Rijkaard görevi süresince lig şampiyonluğu ve şampiyonlar ligi şampiyonluğu yaşadı Barcelona’da görev sürecinde.B.Schuster ise son senesinde R.Madrid’e puan rekorunu kırdırarak şampiyonluğa ulaştırmıştı.
Sonuç olarak ikisi de bulundukları lig ve ülkeye artı değerler katarak kulüplerinden ve ispanyadan ayrılmışlardı.
Daha sonra bu ikilinin yolları Türkiye’de bir için Galatasaray biri için Beşiktaş’ta kesişti.F.Rijkaard Galatasaray için devrim için geldiği ve devrimin ilk yıldan geleceği beklentileri gelen skorlar ve başarılar sağlandığı ifade edilmişti.Bir kulüp için devrim olabilmesi şu dönem için konuşulması gerekirse minik takımdan yıldız takımına paf takımına a takımına hiyerarşi şeklinde oluşacak ve değişmeyecek zincir bağı ile sağlanması gerekmektedir.Barcelona’da ki transfer politikasına bakarsanız 10 yaşında dünya genelinde topçular toplanıp altyapılarındaki hiyerarşiden geçen bu 10 yaşındaki topçular 7-8 sene sonra bir Mesi bir Pedro bir Bojan Krkic olarak önümüze geliyor.Türkiye’de devrim ise teknik direktörün mazisinde alınan kupalar sanki burda alınacakmış gibi hocaların elinde sihirli değnek varmış gibi anlık beklentilerden başka hiçbirşey değildir.
Türk futbolunda 80’li yılların başındaki altyapıdan çıkan jenerasyon 90!lı yılların başında ümit millilerde gelen şampiyonluk daha sonra bunların 96’da Fatih Terim önderliğinde Galatasaray’da buluşması ve süregelen başarılar.Daha sonra 2000 yılında avrupa şampiyonası çeyrek final ve doruk noktası dünya kupası üçüncülüğü.
Futbolumuzda bu örnek herşeyi açıklamaya yeterken bizim yöneticilerimiz neden başarıyı teknik direktörde ve pahalı yabancı oyunculardan beklemekte,şu çok büyük bir gerçek altyapılarda iyi bir sistem ve düzen olmadığı müddetçe futbolumuzda anlık başarıların önüne geçmek mucizeden öte birşey olur.
Gelelim B.Shcuster’in maç sonu yaptığı açıklamalara ilk açıklmasında Guti ve Querasma olmayınca sıradan bir takımız.Guti ve Querasma 2009 yılında Mustafa Denizli’nin elinde yoktu ama Mustafa Denizli çifte kupa ile sezonu kapatmıştı.İkinci konyaspor maçından sonra 1960 yılı futbolu oynanıyor açıklaması için geçen sezonun şampiyonlar ligi şampiyonu İnter yarı final rövanş maçında ispanya’da Barcelonayı elerken Barcelona kalesine sadece iki kere gelebilmişti.B.Scuster takımını haddini bilerek oynatma gerçeğini göremezse avrupa’da tamam mart ayını yakaladılar ama mart ayından sonra inanın yıldırım demirören ve beşiktaş için çok geç olabilir düşüncesi içerisindeyim.
Haftasonu oynanacak maça gelince Hagi’li Galatasaray daha dengeli bir takım hüveyetinde Beşiktaş’ta Bobo,Nihat Querasma gibi önemli oyuncular olmayacak Galatasarayın ev sahibi olarak daha yakın olduğu görüşündeyim.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Profosyonel Yaşam Şart.!!

80'li yıllarda Avrupa arenasında olan takımlarımız 3-4 yılda bir sükse yapan skorlar lırlardı geri kalan dönemde ise 1. olmadı 2.turdan öteyi göremezdik.

80'li yılların sonunda inanılmaz bir Avrupa süreci yakalayan Galatasaray inanılmaz auchatel Xamax maçından sonra Şampiyon Kulüpler Kupasında Yarı Finali görüp Türk futbol tarihinin en iyi sonucunu alıyordu.

90'lı yılların başında Avrupa Kupalarında kendimizi hissettirdiğimiz yıllar oldu.93-94 sezonu Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi için ön elemde Manchester Uited'ı eleyip Şampiyonlar Liginde son 8 takım arasına kalması Türk Futbol tarihinde çığır açılan bir dönem olmuştu.Daha sonra 90'lı yıllarda Fenerbahçe,Beşiktaş ve Trabzonspor'un Avrupa başarıları kendimizi Avrupa Kupalarında Pot 1-2'lere kadar yükseltmişti.Hatta Bursaspor'ın inanılmaz İntertoto macerası Anadolu kulüplerininde Avrupada bende varım demesi Türk futbolundaki diğer artılardan bazıları.

90'lı yılların sonun 2000'li yılların başında yine Galatasaray Türk Futbol tarihine Avrupada bir kupa hediye ederek çıtayı en üst noktaya taşımıştı artık.2000'li yıllara daha da ümitli bakmaya başlamıştık.

O ümitleimiz boşa gitmedi 2001'de Galatasaray'ın Şampiyonlar Liginde Yarı Finalin kapısından dönmesi,2002 Dünya Kupasında Türk Milli Takımın Dünya Üçüncülüğü,Beşiktaş'ın Uefa Kupasında Çeyrek Final oynaması,Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Liginde Çeyrek Final oynaması ve en son Türk Milli takımımızın Avrupa üçüncülüğü.

Futbola olan yatırımların en üst düzeye geldiğimiz bu yıllarda ligimizde Anadoludan yeni bir şampiyonun çıkması ve rekabetin artması Avrupaarenası için bizleri daha da ümitlendirmişken...

Bu sezon 5 takımımızdan sadece iki takımızın yola devam etmesi nerde yanlışlar yapdığımızı sorgular duruma getirmiş durumda.!

Doymuşluk deseniz doymuşluğa sebep olacak başarıların henüz kazanılmadığı ortada,artı motivasyonu götürecek fazla ödenekler deseniz(bence en önemli konu bu bence Galatasaray Uefa Kupasını aldığı zaman 4 ay futbolcular alacaklarını alamamışlardı)...

Futbolun artık bir endüstri gibi Tarım,Sanayi gibi bir endüstriyel hale geldiği ve ciddi rakamların oluşturduğu ortamda Türk futbolcuların profosyonel bir hayat ve yaşam sürdüklerini düşünmüyorum.Futbolcular bilinçli bir kariye planlamasıda yapamıyorlar.Neden bizim oyuncular Avrupa takımlarında ciddi bir başarı sağlayamıyorlar temel burada profosyonekl bir yaşamları olmadığı için.Biz Türkler yani futbolcularımız yürekleriyle oynadıkları zaman bazı başarılar kazandık ama şimdi yüreğin yanına profosyonelliği ekleyip kalıcı başarılar peşinde olmalıyız diye düşünüyorum.

F.Rijkaard neden başarılı olamadı çünkü Barcelona oyuncuları gibi oynadıkara oyuna saygı ve işi olduğu bilinci ile çalışan oyuncular bulamadı Türkiye'de İstanbul'da.Maç önce kamp dünyanın çoğu bölgesinde bulunmazken bizim kulüplerimiz futbolcuları beraber tutarak motive etmeye çalışıyorlar çünkü biliyorlar ki kampa katılmayan oyuncular maçı değil başka şeyleri düşünecekler.

Türk futbolunda bu düşünceler yerini profosyonel düşüncelere bırakmadığı müddetçe raslantı başarılar ile sevinip günü kurtarmaya devam edeceğiz.

21 Ekim 2010 Perşembe

Suç Kimde?

22 Mart 2008 tarihinde yapılan oylamada Galatasaray’ın 33.Başkanı olan Sayın Adnan Polat’ın günümüz 21 Elim 2010’a kadar 2,5 yıllık dönemde neler yaptığına şöyle özet olarak bakalım.İlk konuşmasında değindiği konulardan biri olan istikrar ortamı Galatasaray kulübünde yakalanmış mı şöyle özet olarak bakalım:

-Adnan Polat,Özhan Canaydın’dan devir aldığı koltuğunun hemen iki ay sonrasında Galatasaray takımı antrenör sıkıntısı içerisinde Sayın Cevat Güler ile şampiyonluğa kavuştu,

-Yeni sezona Alman Hoca Skibbe ile başlandı ve alınan 10’un üzerinde yerli ve yabancı oyuncu ve hemen lig ortası M.Skibbe’nin görevine son verilmesi,

-Daha sonra takım eski ve büyük kaptan Bülent Korkmaz’a verildi o da elinden geldiğini yaptı ama sonuç yine hüsran,

-Daha sonra büyük umutlarla 2009-2010 sezonu için F.Rejikaard getirildi ve yine alınan onlarca oyuncu ve sonuç lig üçüncülüğü,

-Bu sezon F.Rejikaard ile yola devam kararı ile bir istikrar dönemi aranırken alınan üst üste üç dört sonuçtan sonra yine kurban Teknik Direktör,

Acaba bu 2,5 yıllık süreçte sorun değişen Teknik Direktör ve onlarca futbolcuda mı?Yoksa idare ve yönetim makamı olan Galatasaray Yönetim Kurulunda mı?

19 Ekim 2010 Salı

BELİRSİZLİKLER VE TARİHİ DERBİ

GALATASARAY SON YAŞADIĞI ANKARAGÜCÜ MAĞLUBİYETİNDEN SONRA İKİ GÜNDÜR BELİRSİZLİKLER İÇİNDE MAÇA HAZIRLANIRKEN,FENERBAHÇE KONYA’DA OYNADIĞI  GÜZEL OYUN VE ALDIĞI ÜÇ PUANLA RAHAT VE MOTİVE BİR ŞEKİLDE GALATASARAY MAÇINI BEKLİYOR.
GALATASARAY KULÜBÜ İKİNCİ BAŞKANI MEHMET HELVACININ PAZAR AKŞAMI MAÇIN TAM 1,5 SAAT SONRASINDA VERDİĞİ BASIN DEMECİNDE SICAĞI SICAĞINA KARARLAR YERİNE YARIN YAPACAĞIMIZ GENEL KURUL TOPLANTISI SONRASI AÇIKLAMA YAPACAKLARINI İFADE ETMİŞLERDİ.ĞAZARTESİ GÜNÜ SAAT 17:00’DE TOPLANAN GENEL KURUL SONRASI YAPILAN AÇIKLAMAYI AYNEN BURADA YAZIYORUM:
Nihai bir karar oluşmamakla beraber bazı kararlara varıldı. Ama bu kararları şu an için açıklayacak durumda değiliz. Bunları hafta içerisinde kısım kısım göreceksiniz. Zaten zamanı geldiğinde tüm bunları sizinle paylaşmış olacağız. Dün akşam da dediğim gibi futbolla ilgili ne varsa hepsi bu akşam konuşuldu. Ve hepsine ilişkin kararlar alındı
Galatasaray Kulübü yönetim kurulu bu açıklama ile müdahale noktasında ne kadar yetersiz ve tutarsız olduğunu açık bir ifade ile ortaya koymuştur.
Galatasaray Kulübü bu noktada,nokta karaları hemen alıp takımı ve kamuoyunu aydınlatmadığı müddetçe takım ve futbolcular üzerindeki stres ve Galatasaray taraftarının yüksek sesini engelleyemez ki bazı basın organlarıda bu açıklamayı kullanınıp konuyu her yöne çekebilmektedir.
Galatasaray Kulübü yönetiminin acilen gerekli açıklamaları yapıp gerekli kişileri(bence bu kişiler G.Hagi ve Hakan Şükür’den başkası olamaz)takımın başına getirip,Galatasaray camiası için çok önem arz eden Fenerbahçe maçının konsantrasyonu sağlanıp maç için gerekli çalışmalar bitirilmelidir.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Frank Rijkaard,Galatasaray ve Galatasaray Ruhu

Tam 16 ay önceydi.Galatasaray’ın Frank Rijkaard ile buluşması.Herkes Frank Rijkaard gelmesi ile birlikte 2000 ve 2001 yıllarından sonra belirli bir sistem ve yapıdan yoksun olan Galatasaray’ın,2003 yılından 2008 yılına kadar Barcelona’da çalışan ve şu an ki Barcelona modelinin temelini oluşturan Frank Rijkaard’ın benzer bir sistemi alınacak iyi oyuncularla oluşturacağını hayal etmişti.Frank Rijkaard ise beklenen açıklamasında 16 ay önce mini bir Barcelona modelini Galatasaray’a aşılacağını ifade etmişti.

İlk sene bu yönde transferler yapıldı.Klasik 4-3-3 modelinde kanatlara topu bilen ve bireysel yetenekleri olan oyuncular kadroya alındı.Keita,Elano,devre arası,Dos Santos ve Jo transferleri.Bu sistemde kilit nokta olan topu kanatlara aktaracak mücadeleci ve teknik kapasitesi yüksek oyuncu konusunda ise mevcut kadroya ilave M.Sarp takviyesi yapıldı.

Başlangıçta her şey çok güzeldi.Avrupa Ligi ön elemeleri çok rahat geçilmiş ve gruplara kalınmıştı,ligde ise fırtına gibi bir giriş ile 6’da 6 yaparak rakiplere korku salınmıştı.Daha sonra ise üst üste verilen sakatlıklar ve alternatif oyuncu eksiklikleri ve ileri ki dönemde sezonu erken açma bahaneleri ile geçen sezon 3.olarak kapatılmıştı ki Gençlerbirliği maçında Frank Rijkaard kendisinden önceki sezon 5.olan Galatasaray’ın sezon sonunu 3.bitirmesini 3.olarak kapamasını başarılı olarak adledmişti.

Bu sezona geçen sezondan beliren sıkıntılar doğrultusunda transfer çalışma yapılması beklendi Galatasaray’ı seven destekleyen herkes tarafından ama alınan oyuncular beliren eksiklikler dışında farklı bölgeler alınıyordu.Bir yandan ise eldeki iyi oyuncular adı iyi fiyat ile tek tek satılıyordu.yeni sezon gelmeden sıkıntıların belireceği  belliydi yani perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.

Daha sezon başı Avrupa Ligi ön elemesinde Ukranya’nın vasat takımlarından K.Lviv’e eleniş ve şu an 8.hafta sonunda ligin en kötü ikinici startının alınması gelinen noktanın Frank Rijkaard ve Galatasaray için son nokta olduğu aşikardır.

Bundan sonra futbol takımında Galatasaray ruhu oyuncuların bedeninden ayrılmadan er ya da geç bu ruhu sürekli ayakta tutan ve şahlandıran Galatasaray camiasının başarılı isimleri olan Fatih Terim’e,Tugay Kerimoğlu’na,G.Hagi’lere,Ergün Penbelere,Hakan Ünsallara,Hakan Şükürlere,Bülent Korkmazlara emanet edilmelidir.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Milli Takım ve Değerler

Milli Takım için yapılan hoca ve kadro değişikliği belirli bir sistem ve yapının oturtulması için yapıldı.Bu sistem yapının oluşturulması başlangıçta güzel adımlar atıldı ta ki 2012 Avrupa Şampiyonası elemelerine kadar.

Milli Takım forması,öncelikle herkes için bu geçerli,tapulu formalar değildir.Yani şartlar ne olursa olsun aynı isimler bu forma altında oynamamalı.O formayı o günün şartlarında kim hak ediyorsa o bu forma hak edene verilmeli.Aynı zamanda bu forma altında vatani görevini yapmak isteyen,bu formayı rüyalayan,hayal eden tonlarca genç ve yetenekli oyuncularımız bulunmakta.

Milli Takım içerisinde belirlenen oyuncu yapısı ve isimler artık bence bu formanın değerlerini ortaya koyacak kimlikten bir hayli uzaklaşmış durumda.Bu kimlik ve yapıyı tekrar kazandıracak isimler için revizyonun şart olacağını düşünüyorum.Bu konuda Hiddink ve kurmaylarına epey bir iş düşeceğini düşünüyorum.

7-8 sene önce Ümit Milli takımımızın ilk 11’i halkımız arasında ezbere bilinirken şu an bu işin içinde olan insanlar bile 3-4 isim sayabilmekte.

Bu noktada TFF Milli Takım değerlerimizin daha da alt seviyelere inmemesi için kulüplerimizde ilk 11’de en az 3 olmak üzere 21 yaş altı oyuncu bulundurma şartı ve Milli Takım genelinde oyuncu revizyonuna gitmesi gerektiğini düşünmekteyim.

11 Ekim 2010 Pazartesi

6+2+2 ve Milli Takım

TFF Yabanacı sınırlamasında formülasyonu daha da genişleterek içinden çıkılmaz bir yapıya soktu.Futbol Takımlarımız 6 yabancı futbolcuyu 11 kişilik kadroda oynatacak,6 yabancı oyuncuyu yedek kulübesinde  kalan 2 yabancıyı ise tribünlerde oturtacak.
Başlangıçta bu formülasyon takımlarımız Avrupa Arenasında daha başarılı sonuçlar alması için geliştirilmiş bir formülasyondu.Ama görünen o ki bu sistem,bırakın takımlarımızın Avrupa’da başarılı olmasını kendi Milli Takımımıza zarar verecek boyuta getirmiştir.
Milli Takım oyuncuları alttan yetenekli Türk Futbolcuların gelmediklerini bildiklerinden fazla bir efor sarf etmeden kendi takımlarında yedek kalsalar bile Milli Takıma çağrılacaklarını bildikleri için Milli Takım için rekabet ortamı tamamiyle ortadan kalkmıştır.Rekabetin olmadığı bir ortamda ise başarının gelmesi mümkün değildir.
Burada sadece yabancı oyuncu almak yerine,alınan yabancı oyuncular bana göre yetenekli Türk futbolcuların önüne geçerek cevherlerimizin hepsi genç yaşta birer birer kaybediliyor.Daha sonra ise Almanya’da yetişip büyüyen ve o topraklarda kendini gösterip beirli noktaya gelen gurbetçilerimiz birer birer peşine düşmeye kalkışıyoruz.Biz değil miydik Yıldıray’ı baş tacı edip daha sonra Milli Takımdan küstüren,biz değil miydik Nuri Şahin’i 17 yaşında vizyona çıkarı daha sonra 4 yıl Milli Takıma çağırmayıp şimdi bel bağlayan.
”Vefa”kelimesini anlamını tam olarak bulduğu yerlerden biride Milli Takımlardır.Çünkü oyuncular Milli Forma altında beklide kulüplerinden daha fazla özveriyi sağlıyorlar.Tabii sonuç olarak bunun karşılığını hem maddi hem de manevi yönden bekliyorlar.Bence bu denge bizim Milli Takımımızda ghiç sağlanamamakta.
Kulüplerimiz Türkiye’de anlık başarıların önemli olduğunu bildiği için yabancı oyuncu tercihlerini genellikle skoru değiştirecek forvet ve forvet arkası oyunculardan yana kullanmaktadırlar.Sonuç olarak Milli Takımımızda Hakan Şükür’den bu yana nokta santrafor ihtiyacı bulunmakta bunun dışında son Almanya maçında yaşandığı üzere sakatlanan Arda Turan’ın yerini dolduracak oyuncu bulamamaktayız.
Bence Futbol Federasyonu ilk 11’lerde asgari altyapıdan 3 oyuncu şartını hiç vakit geçirmeden uygulamaya koymalı yoksa yükselen değer Milli Takımımızı gelecek anlamında güzel günleri beklediğini söylemek anlam ve yersiz olur.

7 Ekim 2010 Perşembe

Tarihler Arasından Türkiye-Almanya Maçları

17 Haziran 1951 yılında ilke defa karşılaştığımız Almanya ile oynadığımız her maç kendi içinde özel anılarla doludur.

17 Haziran 1951 yılında deplasmanda Berlin'de özel maçta 2-1 yendiğimiz Almanya maçında kurtardığı kurtarışlarla Berlin Panteri ünvanı alan kalecimiz Turgay Şeren'in ağzından maç şu şekilde anlatılıyor:

"1951`de yani 2. Dünya Savaşı`ndan sonra Almanya harpten yeni çıkmış tabi ki bir milli maçı kazanmak istiyorlar. Berlin`deki maça gittik ve hakikaten hepimiz çok mutlu olduk en azından harp sonrası Almanya`yı gördük. bizim takımımız Gündüz Abi, Lefter, Erol, Ali İhsan, Müjdat, Naci, ben. ilk yarı başladı Gündüz Abi, Recep`e çok güzel pas verdi Recep de bizim ilk gölümüzü attı 1-0 olduk. 2. Dünya Savaşı`ndan sonra ilk defa Almanya bir maç yapıyor ve onu da kazanmak istiyor. harpte yenilmiş bir de maçta yenilmek istemiyor. ve orada şansım yaver gitti, inanılmaz şekilde çıkardığım top/lar oldu. maçı 2-1 kazandık. tabii ``Berlin Panteri`` lakabı da o maçtan kaldı "

21 Kasım 1951 yer bu sefer İstanbul İnönü stadı ve bir sonbahar günü hava serin yine bir dostluk maçında gafil avlanılan 5 dakikada Alman Marlock Max'ın golleriye 2-0 mağlup oluyorduk ikinci maçımızda Almanya'ya.

Üçüncü maçımızda 1954 Dünya Kupası finallerinde karşılaşıyorduk yer İsviçre’nin Bern şehri maç istediğimiz gibi gitmemişti ve Almanya’ya farklı bir skorla 4-1 yeniyorduk.1954 Dünya Kupası kadromuzda yer alan Suat Mamat'ıbn ağzında Almanya maçı:

"Otele gittik, Türk bayrağı, Türk takımı diye bir şey yok. bizi hesaba katmıyorlardı. İspanyollar gelecek diye rezervasyon onlar adına yapılmış. her yerde, bardakların üzerinde bile İspanya bayrağı vardı. ilk iş onları değiştirdik. sonra maçları oynadık. ilk maçta Almanlara 4-1 yenildik. onlara üçüncü dakikada üç kişiyi çalımlayıp çok güzel bir gol attım. devre 1-1 berabere bitti ama bizim enerjimizin hepsi 15 dakikalıktı. maçtan önce avrupa basını, "Suat'a dikkat" diye başlıklar atıyordu. maçtan sonra "Suat'ın gücü 15 dakika yetti" diye yazdılar"

1954 Dünya Kupası rup baraj maçında karşılaştığımız Almanya bu sefer daha formda ve istekli idi.Biz ise bu istek ve hıza cevap veremeyip 7-2 ile sahadan mağlup ayrılıp turnuvaya veda ediyorduk.Almanya ise yoluna emin adımlarla devam edip finale kadar çıkıyordu.Finalde ise üst üste 28 maçını kazanıp istim üzerinde olan Macaristan ile karşılaşıyordu.Almanya heyecanlı ve çekişmeli geçen maçta rakibini 3-2 yenerek rakibine 28 maç sonra ilk mağlubiyeti tatıtırp ilk defa Dünya şampiyonu oluyorlardı.

Yine bir Ekim ayında 1966 yılında karşılaştığımız Almanya'ya Türkiye'de yine 2-0 mağlup oluyorduk.

Bu sefer 1972 Avrupa Şampiyonası elemeleri için karşılaştığımız Almanya ile Dinamo şehrinde karşı karşıya geliyorduk.Bu maç çekişmeli geçen oyun sonucunda 1-1 berabere bitiyordu.Maçta Vogts'a yaptığı savunma ile göze giren Ender "Vogs'un belini kıran adam" olarak anılmaya başlamıştı ki bir sonraki sezon Almanya'nın Entracht Fankfurt takımına transfer oluyordu.

1972 Avrupa Şampiyonasında rövanş maçına çıktığımız Almanya'ya İstanbul Mithatpaşa Stadında 3-0 mağlup oluyorduk.

20 Aralık 1975 yılında yine Türkiye'da oynan maçta Almanya'ya 5-0 gibi ağır bir sonuçla yenilerek ev sahipliği avantajımızı Almanya'ya karşı yine kullanamıyorduk.

1978 Dünya Kupası eleme maçı rakip Almanya ama çok formda bir Almanya.Maça çok hızlı giren Almanya daha 3.dakikada ter Kotte ile golü bulup farkın peşine düşüyordu.Türkiye ise savunma arasına kaçıracakları adamlar ile golü bulmaya çalışıyordu.31.dakikada bu poziyonlardan birinde Cemil Turan yerde kalıyordu ve penaltı kazanıyorduk.Penaltı atışınıda kullanan Cemil Turan golü bulup skoru eşitliyordu.Daha sonra ki dakikalarda oyunun dengesini kuran Türkiye maçı bu şekilde bitirip rakibine yine rakip sahada yenilmiyordu.

1978 Dünya Kupası elemeleri rövanşında tabloda bir değişiklik olmayıp rakibimize yine mağlup olurduk skor 2-1.

1979 yılı içerisinde iki defa karşılaştığımız Almanya ile Türkiye'de 0-0 berabere kalırken deplasmanda 2-0 mağlup oluyorduk.

Avrupa Şampiyonası Eleme maçında 23 Nisan 1983 günü güneşli bir izmir gününde İzmir’de karşılaştığımız Almanya'ya 3-0 kaybediyorduk.Bu maçın rövanşında Almanya Berlin'de Almanya bizi 5-1 yenerken golümüz 68.dakikada Trabzonsporlu Hasan Şengün'den geliyordu.

Dünya Kupası Eleme maçı 30 Kasım 1988 tarihi yer İstanbul İnönü stadı.İnönü stadı bir tarihe daha tanıklık edecekti bu maçta Türkiye adına.Türkiye evinde ilk defa bu maçta 3-1 skorla rakibini mağlup ederek makus talihini bertaraf ediyordu.Türkiyemizin gollerini Tanju(2) ve Oğuz'dan geliyordu.Bu maçın rövanşında Magdeburg Ernst Grubbe Stadında yine bir destan yazılıyordu Türkiye Almanya'yı 2-0 ile devirip Türk futbolunda çığır açmaya devam ediyorlardı.

30 Mayıs 1992 yılında Almanya'da oynan özel maç 1-0 Almanya üstünlüğü ile bitiyordu.

2000 Avrupa Şampiyonası Eleme maçında karşılaştığımız Almaya'yı Türkiye'de Hakan Şükür'ün attığı gol ile 1-0,Almanya'da ise 0-0 berabere kalarak gruplarda Almanya'dan 4 puan almayaı başarmıştık.Bu şampiyonun devamında Avrupa Şampiyonasında son 8'kalarak çok iyi bir iş çıkarmıştık.

8 Ekim 2005'te özel maçta 2-1 yendiğimiz maçın gollerini Almanya'da yetişip kendini geliştiren Halil Altıntop ve Nuri Şahin'den gelmişti.

Son defa 2008 Avrupa Şampiyonası finallerinde yarı finalede karşılaştığımız "Geri Dönüşün Kralları" olarak anılan milli takımımız son dakikalarına 2-1 mağlup girdiği maçta Semih ile bulduğumuz golle yine mi geri dönüyoruz derken son dakikada P.Lahm'ın golüyle finalin kapısından dönüyorduk.

Almanya ile Almanya'da oynadığımız maçlarda oyun kalitesi ve skor değişken olduğu için herkes bu Cuma maçını merakla beklemekte.

Haydi Milli Takım yaz bir tarih Berlin'de Berlin Panteri Turgay Şener gibi maç sonu Berlin Panterlerimiz olarak sayalım 18 oyuncumuzu.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Bireysellikten Sistemliğe "SCOUT"

Dünya üzerinde yeni popüler kelime olan"Scout" şu an spor dünyasının popüler sözcüğü.

Kısaca Scout tanımlarsak,oyuncu ve yetenek avcıları gelecek vaad eden oyuncuları izleyip,takip ederek anlaşmalı kulüpler için bağlantı kurulması.

Türk sporunda hem futbol hem basketbol hem de diğer spor branşlarında her zaman konuşulan konu hem milli takımlarımız hem de kulüplerimiz için belirli bir sisteme sahip olunmaması ve uluslararası anlamda bir sistem içerisnide kanalize olunamaması.

Bu zamana kadar isimlere verilen paralar,karşılılarının alınmaması ve çöpe giden bir dünya milyon eurolar.En önemlisi isim vaad eden gençlerimiz yeterli vakti bu oyuncular yüzünden bulamaması ve kendilerini daha alt takımlarda kendini gösterememsi ve kaybolan değerler.

Bence burda en önemli nokta Milli Takım Federasyonları ve kulüplerimiz tarafından oluşturulacak Scout Takımları her spor branşında başarılı olan milli ve kulüp takımlarını inceleyerek bu noktalara gelmelerinde izlenen yöntem ve metodları inceleyerek,bu metod ve yöntemleri ülke takımları ve kulüp takımlarının alt yapılarana uygulayarak bu sisteme uygun oyuncular yetiştirip bu sisteme ayak uyduran sporcuları keşfederek boşa çöpe giden milyon euroları alt yapı tesis ve kulüplerin kurumsallaşma yolunda harcayarak paranın maliyetini altyapının çıkarları için kullanarak fırsat maliyetini futbolcu yetenekleri ile dengeleyip spor kültürümüzde yeni bir çığır açarak ülkemiz adına güzel günler için bu analiz ve yöntemlerin kurulması gerektiğine inanıyorum.

Daha doğrusu artık sporcu ihlalatı değil tüm spor branşlarında yetiştirdiğimiz değerleri yurt dışına pazarlayarak
sporcu ihracatı yapan,boşa giden milyon euroları değil yurt içine kazandırılan milyon eurolar ile belirli sisteme adapte olan alt yapılara harcanan milyon eurolar görmek istiyoruz.

30 Eylül 2010 Perşembe

105 Yıllık Bir Tarih Ve Galatasaray

Tarih 01/10/1905 Yer Galatasaray Lisesi Galatasaray Terbiye-i Bedeniyye Kulübü adıyla kurulan birliğin amacını Ali Sami Yen şöyle anlatır:  "Amacımız İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme sahip olmak. Türk olmayan takımları yenmek."

Ali Sami Yen:

"1 Ekim 1905'te mektebin beşinci sınıfında edebiyat öğretmenimiz merhum Mehmet Ata Bey'in dersi esnasında birkaç arkadaş başbaşa vererek Galatasaray'da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk girişimler oyuna ve mücadeleye yönelik arkadaşlardan Asım Tevfik Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil ... gibi gençlerdi. Okulda eğitim gören Bulgar ve Sırp öğrencilerden çevik ve kuvvetli olanlar da bize katılmışlardı. Asım'ı muhasebeciliğe, Cevdet'i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de reis olmuştum. Asım her hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakta mahir olduğu için kendisini muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım. Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe gelirken domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi. Yani o zaman reisliğe ve diğer vazifelere payeyi en çok çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci reisliği formaları yıkadığı için almıştı. Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmekti."

Kuruluş amacından da anlaşılacağı üzere kurtuluş dönemi sırasında Ali Sami Yen'in çizdiği bu rota o sıra ihtilal güçlerle savaşan Türk halkının o zamanda sergilediği duruşu açıkça ifade ediyor.

İlk Türk futbol takımı özelliği ile Türk futbol tarihine ilkleri yaşatan bu kulübün 105 yıllık tarihinden ilkler:

2000-2001:Uefa Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final
1999-2000:Uefa Kupası Şampiyonu
1999-2000:Uefa Süper Kupa Şampiyonu
1999-2000:IFFHS Dünyanın En iyi Kulübü Ödülü
1993-1994:Uefa Şampiyonlar Ligine dahil olan İlk Türk Takımı
1988-1989:Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Yarı Final
2008-2009:Avrupa Eurocup Şampiyonu Galatasaray Bayan Basketbol Takımı
2008 ve 2009:Üst üste iki kere Şampiyonlar Ligi Şampiyonu ve Kıtalararası Şampiyonu Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı

105 yıllık tarihine bakıldığında daha yazılamayan birçok başarıyı elde eden Galatasaray Spor Kulübü 1905 yılının 1 Ekim günü Galatasaray Lisesinde bir ders esnasında Ali Sami Yen ve arkadaşlarının belirledikleri "Amacımız İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme sahip olmak. Türk olmayan takımları yenmek." rotasında şaşmayıp Avrupa arenasında başımızı hep dik tutan ve tutmaya devam edecek Galatasaray'ın 105.yılı Tüm Türkiye'ye ve Galatasaray'a daha nice başarılar getirmesi adına hayırlı ve uğurlu olsun.

Türk Takımlarının Avrupa'daki Yeri ve Psikolojik Destek

Başlıktan anlaşılacağı üzere konun genelinde Bursaspor üzerinden açıklamalarımı getirmeye çalışacağım.

Geçen sezon gerçekten büyük bir başarı sağlayan Bursaspor Şampiyonlar Ligine direkt katılarak büyük bir başarıya imza attı.Bir anadolu kulübü olarak 5 büyükten biri olan Bursaspor anadoluyu ilk defa Şampiyonlar Liginde temsil eden takım olarak tarihteki yerini altın harflerle yazdırdı.Fakat devamı...

Uefa klasmanında ilk 10-15 ülke arasında giren Fifa sıralamasında ilk 20 için savaşan bir ülkenin Şampiyon takımı 80'li 90'lı yıllardaki ülke futbolunun benzeri bir futbolla ürkek ve çekingen bir top oynamamalı rakipleri karşısında.Bu ülkenin futbol takımı Galatasaray Uefa Şampiyonu olmuş,bu ülke takımı Dünya üçüncüsü ve Avrupa üçüncüsü olmuş.Rakipler tarafından saygı duyulan bir ülkeye ve ülke takımlarına sahibiz ama Bursaspor'un oynadığı Şampiyonlar Ligi maçları bizleri maziye götürdü.Deplasmanda veya içerde gol atmak başarı olan dönemlere.Ama....

Örneğin bizim ülke futbolunun çok gerisinde kalan kendi liglerinde belirli konumda olan Romen takımları,Ukranya Takımları,Rusya takımları Avrupa arenasında kendi özgüveni ve sistemin yansıtıp önemli başarılar alabilmektedir.

Burada şunu ifade etmeliyim ki Türk futbolcusunun duygusal yapısının daha üst noktada günümüz profosyonel futbol yapısına ayak uydurması için ciddi psikolojik destek alarak bunu aşabileceklerini düşünüyorum.Artık bizim futbol takımlarımız,günümüz yükselen futbol kültürümüz örneklerini ayrı ayrı takımlarımız ile Avrupa arnesında göstermeli diye düşünüyorum.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Skor Toto Süper Lig Üzerine

Geçen sene ligin 6.haftasonu puan durumu ve sezon sonu puan durumu arasında bir denge ve geçen sene 6.haftasonu ile bu sezon 6.haftsonu arasında bir korelasyon denge araştırması içerisine girdim.İşte sonuçlar:

Geçen sezon Galatasaray ve Fenerbahçe ilk 6 hafta ligi domine ederek başlamıştı,her ikiside ilk 6 haftada rakiplerine puan vermeyerek 18 puan ile lige başlamışlardı.Bu iki takımdan Fenerbahçe ilave 2 maç daha kazanıp 8'de 8 yapıp ligimizde yeni bir rekor kırmışlardı ama kalan 26 maçta 15 galibiyet 5 beraberlik ve 6 yenilgi almıştı ve sezonu son maçta berabere kalarak ligi 2 .bitirmişti.Bu sezon ise geçen sezonun aksine vasat sayılacak bir performans ile 10 puan ile başladılar.Geçen sezon 6.hafta ile bu sezon 6.hafta arasında istatistiklerde puandan çok Fenerbahçe'de dikkat çeken takım defans ve orta sahası aynı olmalarına rağmen geçen sezon 6 maçta 12 gol atıp 2 gol yerken bu sezon 17 gol atıp 10 gol yemeleri oldu.

Galatasray açısından bakılırsa geçen sezon 6'da 6 yapan Galatasaray kalan 28 maçta 13 galibiyet 7 berbaerlik ve 8 mağlubiyet elde etmişler.Geçen sezonun 6.haftasonunda 20 gol atıp 5 gol yiyen Galatasaray bu zenon gol yemede aynı standardı tutturup 6 gol yerken sadece 9 gol atabildi.

Geçen sene 6 maçta 6 puan alan Beşiktaş bu sezon 13 puan toplayarak kendini geliştiren takımların başında yer alırken Bursaspor geçen sezon 6 maça 10 puanla başlarken  sezon kayıpsız yollarına devam etmektedirler.Geçen sene istikararını koruyan Trabzonspor bu sezonda yukarıda şampiyonluk zirvesine tat katacağı benziyor.

Geçen sezonun 6 maçında Fenerbahçe ve Galatasaray ile namağlup giren Eskişehir ve Gençlerbirliği ise bu sezona istenildiği gibi giremeyen takımların başında yer alıyor.Eskişehir geçen sene 6 maça 3 galibiyet 3 berbaerlik ile girerken bu sezon daha galibiyet ile tanışamayıp 2 puan ile ligin zirvesinde yer almaktadır.Gençlerbirliği ise geçen seneye göre daha vasat istikrarsız bir biçimde yoluna devam etmemktedir.Geçen sene 6 maçta hiç puan alamayıp daha sonra ligi domine eden ve oynadığı futbolla artık bizim ligimizdede "Barcelona ziyafeti alacağımız"takım var dedirten Kasımpaşa bu senede lige istenildiği gibi giremeyen takımlarımız arasında yer almaktadır.

Geçen sene Avrupa kuplarında mücadele eden takımlarımız Türkiye Kupası maçlarına kadar formunu korurken daha sonra her haftaya 3 maç sığan dönemde ciddi sakat verip ciddi puan kayıpları yaşamıştı.Burada Beşiktaş ve Bursaspor'a ciddi yükler binecek eğer altlarından kalkabilirse puan kayıpları yaşamazlarsa ligin zirvesinde yer alacakları aşikar ama bu yoğun tempoda olmayacak Fenerbahçe,Galatasaray ve Trabzonspor bana göre alternatif kadro seçenekleri ve Beşiktaş ve Bursaspor'a nazaran sene boyu 10-12 daha az maç yapacaklarından ötürü bana daha fazla şanslı gibi geliyorlar önümüzdeki dönem içerisinde.

28 Eylül 2010 Salı

Mesut Özil,Almanya Milli Takımı ve Türkiye

Bilmem kimse farkına vardı mı ama Mesut Özil'in Almanya A Milli Takımının 2010 kadrosunda farklı bir yeri daha var?

Mesut Özil 2010 Almaya Milli Takım kadrosunda yer alıp Almanya dışında top oynayan Manchester City'de oynayan Jerome Boateng,Sami Khedira ile birlikte üç oyuncudan birisi.

Alman futbol takımı oyuncuları şu an belirli sınıf atlayan ve avrupanın en zor liglerinden biri olan Bundesliga'da oynamalarının kendileri için daha cazip olduğundan Bundesliga'nın dışına çıkmaya çok sıcak bakmaktadırlar.Bu genellemenin dışına bu sene Sami Khedira ile birlikte Türk asıllı oyuncumuz Mesut Özil çıktılar.

Mesut Özil futbol yaşamına başladığı Westfalia 04 Gelsenkirchen'den Real Madrid'e uzanan yolculuğunda Alman futbolunun displini ile bürünmüş özel yetenekleri ile farkedilmesi hiçte zor olmadı.Nedeni ise lansmanı ve kalitesi yüksek olan bir ligde oynaması,Almanya Milli Takımı gibi her turnuvada hedefi şampiyonluk olan bir takımda takımın iskeletlerinden biri olması ve Alman futbolundan aldığı displinini özel yeteneklerle harmanlayıp son Dünya Kupasında formunun zirvesine çıkarak oynadığı oyundan sonra Real Madrid gibi bir kulübe transfer olması kimseleri  şaşırtmadı.

Acaba Mesut Özil Almanya Milli Takım U19 U21 formalarını giyerken daha henüz A milli takım forması giymeden Türk Milli Takımını tercih etseydi ve buna mukabil Türk takımlardan transfer teklifi alsa idi mevcut istikrarlı yapısını bizim kültür ve iklimimizde devam ettirebilir miydi?Bunların hepsi soru işareti ama...

Türk spor tarihinde birçok isim var ki bunun son örneği Arda Turan'dır.Neden Arda Turan Mesut Özil ile aynı dönem ve akranı olduğu bu isim üzerinde duracağım.Arda Turan genç yaşına rağmen futbolda zirve yaptığı 2 sene önce futboluyla hep ön plandaydı ama şimdi Arda Turan top oynamaya çabalarken biz bu ismi eşi ile magazin haberlerinde sürekli futbol dışı olayların içinde görmek zorunda kalıyoruz.Nedeni ise bizde öne çıkan isimleri bir anda hazmedememe ve ne yapalımda bu ismi çürütelim kompleksi olduğu için Arda Turan Türkiye'de oynadığı müddetçe futbolunun üzerine fazla birşey koyacağına inanmıyorum.

Bu nedenle her insan kendi kaderini kendi çizer ve Mesutta bana göre kendi kaderini kendi çizdi ve bu çizdiği yolda önemli ve güzel adımlar atıyor.Biz ise ilk defa bir Türk asıllı bir futbolcunun Real Madrid'de oynadığı için gurur duyalım ama bu örneklerin çoğalması için daha çok çalışma içerisine girelim.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Ntvspor İzleyicisi İle Buluşuyor Projesi

Ntvspor 2 sene mazisi olan yaş olarak küçük olmasına rağmen bu iki yıla çok büyük projeler sığdırmış ve çok büyük işler başararak bu zamana kadar gelen kendi deyimleriyle"Sporun öncüsü" olan bir kanal olarak yayınlarına devam ediyor.

Ntvspor ekibi eksiklerini tartışmak adına oluşturdukları bir platformda kendilerine gönderilen mailleriden eledikleri belirli sayıda insan ile yüzyüze gelerek bu kişilerin eleştirilerini ve önerilirini dinlemek adına müthiş bir organizasyon ile konferanslar düzenliyorlar.

İlk konferansta bulunan şanslı kişilerden biri olarak gelen kişilerin ne kadar bilinçli ve kaliteli izleyici oldukları ortaya çıktı ki bu konferans sonunda Sn.Fuat Akdağ önderliğindeki Ntvspor ekibi gelişim açısından ne kadar önemli bir organizsyon yaptıklarını bir kez daha anlamışlardır herhalde.

Konularında uzman olan bu ekipte yer alan Sn.Fuat Akdağ'a,Sn.Ercan Taner'e,Sn.Mert Aydın'a,Sn.Sine Büyüka'a,Sn.Burcu Esmersoy'a,Sn.Murat Caner'e ve Sn.Haluk Yürekliye burdan teşekkürlerimi sunarak gelecek senelerde Ntvsporu ve ekibini uluslararası platformlarda bu sohbetleri gerçekleştirirken görmek dileklerimle selamlar.