21 Ekim 2010 Perşembe

Suç Kimde?

22 Mart 2008 tarihinde yapılan oylamada Galatasaray’ın 33.Başkanı olan Sayın Adnan Polat’ın günümüz 21 Elim 2010’a kadar 2,5 yıllık dönemde neler yaptığına şöyle özet olarak bakalım.İlk konuşmasında değindiği konulardan biri olan istikrar ortamı Galatasaray kulübünde yakalanmış mı şöyle özet olarak bakalım:

-Adnan Polat,Özhan Canaydın’dan devir aldığı koltuğunun hemen iki ay sonrasında Galatasaray takımı antrenör sıkıntısı içerisinde Sayın Cevat Güler ile şampiyonluğa kavuştu,

-Yeni sezona Alman Hoca Skibbe ile başlandı ve alınan 10’un üzerinde yerli ve yabancı oyuncu ve hemen lig ortası M.Skibbe’nin görevine son verilmesi,

-Daha sonra takım eski ve büyük kaptan Bülent Korkmaz’a verildi o da elinden geldiğini yaptı ama sonuç yine hüsran,

-Daha sonra büyük umutlarla 2009-2010 sezonu için F.Rejikaard getirildi ve yine alınan onlarca oyuncu ve sonuç lig üçüncülüğü,

-Bu sezon F.Rejikaard ile yola devam kararı ile bir istikrar dönemi aranırken alınan üst üste üç dört sonuçtan sonra yine kurban Teknik Direktör,

Acaba bu 2,5 yıllık süreçte sorun değişen Teknik Direktör ve onlarca futbolcuda mı?Yoksa idare ve yönetim makamı olan Galatasaray Yönetim Kurulunda mı?

19 Ekim 2010 Salı

BELİRSİZLİKLER VE TARİHİ DERBİ

GALATASARAY SON YAŞADIĞI ANKARAGÜCÜ MAĞLUBİYETİNDEN SONRA İKİ GÜNDÜR BELİRSİZLİKLER İÇİNDE MAÇA HAZIRLANIRKEN,FENERBAHÇE KONYA’DA OYNADIĞI  GÜZEL OYUN VE ALDIĞI ÜÇ PUANLA RAHAT VE MOTİVE BİR ŞEKİLDE GALATASARAY MAÇINI BEKLİYOR.
GALATASARAY KULÜBÜ İKİNCİ BAŞKANI MEHMET HELVACININ PAZAR AKŞAMI MAÇIN TAM 1,5 SAAT SONRASINDA VERDİĞİ BASIN DEMECİNDE SICAĞI SICAĞINA KARARLAR YERİNE YARIN YAPACAĞIMIZ GENEL KURUL TOPLANTISI SONRASI AÇIKLAMA YAPACAKLARINI İFADE ETMİŞLERDİ.ĞAZARTESİ GÜNÜ SAAT 17:00’DE TOPLANAN GENEL KURUL SONRASI YAPILAN AÇIKLAMAYI AYNEN BURADA YAZIYORUM:
Nihai bir karar oluşmamakla beraber bazı kararlara varıldı. Ama bu kararları şu an için açıklayacak durumda değiliz. Bunları hafta içerisinde kısım kısım göreceksiniz. Zaten zamanı geldiğinde tüm bunları sizinle paylaşmış olacağız. Dün akşam da dediğim gibi futbolla ilgili ne varsa hepsi bu akşam konuşuldu. Ve hepsine ilişkin kararlar alındı
Galatasaray Kulübü yönetim kurulu bu açıklama ile müdahale noktasında ne kadar yetersiz ve tutarsız olduğunu açık bir ifade ile ortaya koymuştur.
Galatasaray Kulübü bu noktada,nokta karaları hemen alıp takımı ve kamuoyunu aydınlatmadığı müddetçe takım ve futbolcular üzerindeki stres ve Galatasaray taraftarının yüksek sesini engelleyemez ki bazı basın organlarıda bu açıklamayı kullanınıp konuyu her yöne çekebilmektedir.
Galatasaray Kulübü yönetiminin acilen gerekli açıklamaları yapıp gerekli kişileri(bence bu kişiler G.Hagi ve Hakan Şükür’den başkası olamaz)takımın başına getirip,Galatasaray camiası için çok önem arz eden Fenerbahçe maçının konsantrasyonu sağlanıp maç için gerekli çalışmalar bitirilmelidir.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Frank Rijkaard,Galatasaray ve Galatasaray Ruhu

Tam 16 ay önceydi.Galatasaray’ın Frank Rijkaard ile buluşması.Herkes Frank Rijkaard gelmesi ile birlikte 2000 ve 2001 yıllarından sonra belirli bir sistem ve yapıdan yoksun olan Galatasaray’ın,2003 yılından 2008 yılına kadar Barcelona’da çalışan ve şu an ki Barcelona modelinin temelini oluşturan Frank Rijkaard’ın benzer bir sistemi alınacak iyi oyuncularla oluşturacağını hayal etmişti.Frank Rijkaard ise beklenen açıklamasında 16 ay önce mini bir Barcelona modelini Galatasaray’a aşılacağını ifade etmişti.

İlk sene bu yönde transferler yapıldı.Klasik 4-3-3 modelinde kanatlara topu bilen ve bireysel yetenekleri olan oyuncular kadroya alındı.Keita,Elano,devre arası,Dos Santos ve Jo transferleri.Bu sistemde kilit nokta olan topu kanatlara aktaracak mücadeleci ve teknik kapasitesi yüksek oyuncu konusunda ise mevcut kadroya ilave M.Sarp takviyesi yapıldı.

Başlangıçta her şey çok güzeldi.Avrupa Ligi ön elemeleri çok rahat geçilmiş ve gruplara kalınmıştı,ligde ise fırtına gibi bir giriş ile 6’da 6 yaparak rakiplere korku salınmıştı.Daha sonra ise üst üste verilen sakatlıklar ve alternatif oyuncu eksiklikleri ve ileri ki dönemde sezonu erken açma bahaneleri ile geçen sezon 3.olarak kapatılmıştı ki Gençlerbirliği maçında Frank Rijkaard kendisinden önceki sezon 5.olan Galatasaray’ın sezon sonunu 3.bitirmesini 3.olarak kapamasını başarılı olarak adledmişti.

Bu sezona geçen sezondan beliren sıkıntılar doğrultusunda transfer çalışma yapılması beklendi Galatasaray’ı seven destekleyen herkes tarafından ama alınan oyuncular beliren eksiklikler dışında farklı bölgeler alınıyordu.Bir yandan ise eldeki iyi oyuncular adı iyi fiyat ile tek tek satılıyordu.yeni sezon gelmeden sıkıntıların belireceği  belliydi yani perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.

Daha sezon başı Avrupa Ligi ön elemesinde Ukranya’nın vasat takımlarından K.Lviv’e eleniş ve şu an 8.hafta sonunda ligin en kötü ikinici startının alınması gelinen noktanın Frank Rijkaard ve Galatasaray için son nokta olduğu aşikardır.

Bundan sonra futbol takımında Galatasaray ruhu oyuncuların bedeninden ayrılmadan er ya da geç bu ruhu sürekli ayakta tutan ve şahlandıran Galatasaray camiasının başarılı isimleri olan Fatih Terim’e,Tugay Kerimoğlu’na,G.Hagi’lere,Ergün Penbelere,Hakan Ünsallara,Hakan Şükürlere,Bülent Korkmazlara emanet edilmelidir.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Milli Takım ve Değerler

Milli Takım için yapılan hoca ve kadro değişikliği belirli bir sistem ve yapının oturtulması için yapıldı.Bu sistem yapının oluşturulması başlangıçta güzel adımlar atıldı ta ki 2012 Avrupa Şampiyonası elemelerine kadar.

Milli Takım forması,öncelikle herkes için bu geçerli,tapulu formalar değildir.Yani şartlar ne olursa olsun aynı isimler bu forma altında oynamamalı.O formayı o günün şartlarında kim hak ediyorsa o bu forma hak edene verilmeli.Aynı zamanda bu forma altında vatani görevini yapmak isteyen,bu formayı rüyalayan,hayal eden tonlarca genç ve yetenekli oyuncularımız bulunmakta.

Milli Takım içerisinde belirlenen oyuncu yapısı ve isimler artık bence bu formanın değerlerini ortaya koyacak kimlikten bir hayli uzaklaşmış durumda.Bu kimlik ve yapıyı tekrar kazandıracak isimler için revizyonun şart olacağını düşünüyorum.Bu konuda Hiddink ve kurmaylarına epey bir iş düşeceğini düşünüyorum.

7-8 sene önce Ümit Milli takımımızın ilk 11’i halkımız arasında ezbere bilinirken şu an bu işin içinde olan insanlar bile 3-4 isim sayabilmekte.

Bu noktada TFF Milli Takım değerlerimizin daha da alt seviyelere inmemesi için kulüplerimizde ilk 11’de en az 3 olmak üzere 21 yaş altı oyuncu bulundurma şartı ve Milli Takım genelinde oyuncu revizyonuna gitmesi gerektiğini düşünmekteyim.

11 Ekim 2010 Pazartesi

6+2+2 ve Milli Takım

TFF Yabanacı sınırlamasında formülasyonu daha da genişleterek içinden çıkılmaz bir yapıya soktu.Futbol Takımlarımız 6 yabancı futbolcuyu 11 kişilik kadroda oynatacak,6 yabancı oyuncuyu yedek kulübesinde  kalan 2 yabancıyı ise tribünlerde oturtacak.
Başlangıçta bu formülasyon takımlarımız Avrupa Arenasında daha başarılı sonuçlar alması için geliştirilmiş bir formülasyondu.Ama görünen o ki bu sistem,bırakın takımlarımızın Avrupa’da başarılı olmasını kendi Milli Takımımıza zarar verecek boyuta getirmiştir.
Milli Takım oyuncuları alttan yetenekli Türk Futbolcuların gelmediklerini bildiklerinden fazla bir efor sarf etmeden kendi takımlarında yedek kalsalar bile Milli Takıma çağrılacaklarını bildikleri için Milli Takım için rekabet ortamı tamamiyle ortadan kalkmıştır.Rekabetin olmadığı bir ortamda ise başarının gelmesi mümkün değildir.
Burada sadece yabancı oyuncu almak yerine,alınan yabancı oyuncular bana göre yetenekli Türk futbolcuların önüne geçerek cevherlerimizin hepsi genç yaşta birer birer kaybediliyor.Daha sonra ise Almanya’da yetişip büyüyen ve o topraklarda kendini gösterip beirli noktaya gelen gurbetçilerimiz birer birer peşine düşmeye kalkışıyoruz.Biz değil miydik Yıldıray’ı baş tacı edip daha sonra Milli Takımdan küstüren,biz değil miydik Nuri Şahin’i 17 yaşında vizyona çıkarı daha sonra 4 yıl Milli Takıma çağırmayıp şimdi bel bağlayan.
”Vefa”kelimesini anlamını tam olarak bulduğu yerlerden biride Milli Takımlardır.Çünkü oyuncular Milli Forma altında beklide kulüplerinden daha fazla özveriyi sağlıyorlar.Tabii sonuç olarak bunun karşılığını hem maddi hem de manevi yönden bekliyorlar.Bence bu denge bizim Milli Takımımızda ghiç sağlanamamakta.
Kulüplerimiz Türkiye’de anlık başarıların önemli olduğunu bildiği için yabancı oyuncu tercihlerini genellikle skoru değiştirecek forvet ve forvet arkası oyunculardan yana kullanmaktadırlar.Sonuç olarak Milli Takımımızda Hakan Şükür’den bu yana nokta santrafor ihtiyacı bulunmakta bunun dışında son Almanya maçında yaşandığı üzere sakatlanan Arda Turan’ın yerini dolduracak oyuncu bulamamaktayız.
Bence Futbol Federasyonu ilk 11’lerde asgari altyapıdan 3 oyuncu şartını hiç vakit geçirmeden uygulamaya koymalı yoksa yükselen değer Milli Takımımızı gelecek anlamında güzel günleri beklediğini söylemek anlam ve yersiz olur.

7 Ekim 2010 Perşembe

Tarihler Arasından Türkiye-Almanya Maçları

17 Haziran 1951 yılında ilke defa karşılaştığımız Almanya ile oynadığımız her maç kendi içinde özel anılarla doludur.

17 Haziran 1951 yılında deplasmanda Berlin'de özel maçta 2-1 yendiğimiz Almanya maçında kurtardığı kurtarışlarla Berlin Panteri ünvanı alan kalecimiz Turgay Şeren'in ağzından maç şu şekilde anlatılıyor:

"1951`de yani 2. Dünya Savaşı`ndan sonra Almanya harpten yeni çıkmış tabi ki bir milli maçı kazanmak istiyorlar. Berlin`deki maça gittik ve hakikaten hepimiz çok mutlu olduk en azından harp sonrası Almanya`yı gördük. bizim takımımız Gündüz Abi, Lefter, Erol, Ali İhsan, Müjdat, Naci, ben. ilk yarı başladı Gündüz Abi, Recep`e çok güzel pas verdi Recep de bizim ilk gölümüzü attı 1-0 olduk. 2. Dünya Savaşı`ndan sonra ilk defa Almanya bir maç yapıyor ve onu da kazanmak istiyor. harpte yenilmiş bir de maçta yenilmek istemiyor. ve orada şansım yaver gitti, inanılmaz şekilde çıkardığım top/lar oldu. maçı 2-1 kazandık. tabii ``Berlin Panteri`` lakabı da o maçtan kaldı "

21 Kasım 1951 yer bu sefer İstanbul İnönü stadı ve bir sonbahar günü hava serin yine bir dostluk maçında gafil avlanılan 5 dakikada Alman Marlock Max'ın golleriye 2-0 mağlup oluyorduk ikinci maçımızda Almanya'ya.

Üçüncü maçımızda 1954 Dünya Kupası finallerinde karşılaşıyorduk yer İsviçre’nin Bern şehri maç istediğimiz gibi gitmemişti ve Almanya’ya farklı bir skorla 4-1 yeniyorduk.1954 Dünya Kupası kadromuzda yer alan Suat Mamat'ıbn ağzında Almanya maçı:

"Otele gittik, Türk bayrağı, Türk takımı diye bir şey yok. bizi hesaba katmıyorlardı. İspanyollar gelecek diye rezervasyon onlar adına yapılmış. her yerde, bardakların üzerinde bile İspanya bayrağı vardı. ilk iş onları değiştirdik. sonra maçları oynadık. ilk maçta Almanlara 4-1 yenildik. onlara üçüncü dakikada üç kişiyi çalımlayıp çok güzel bir gol attım. devre 1-1 berabere bitti ama bizim enerjimizin hepsi 15 dakikalıktı. maçtan önce avrupa basını, "Suat'a dikkat" diye başlıklar atıyordu. maçtan sonra "Suat'ın gücü 15 dakika yetti" diye yazdılar"

1954 Dünya Kupası rup baraj maçında karşılaştığımız Almanya bu sefer daha formda ve istekli idi.Biz ise bu istek ve hıza cevap veremeyip 7-2 ile sahadan mağlup ayrılıp turnuvaya veda ediyorduk.Almanya ise yoluna emin adımlarla devam edip finale kadar çıkıyordu.Finalde ise üst üste 28 maçını kazanıp istim üzerinde olan Macaristan ile karşılaşıyordu.Almanya heyecanlı ve çekişmeli geçen maçta rakibini 3-2 yenerek rakibine 28 maç sonra ilk mağlubiyeti tatıtırp ilk defa Dünya şampiyonu oluyorlardı.

Yine bir Ekim ayında 1966 yılında karşılaştığımız Almanya'ya Türkiye'de yine 2-0 mağlup oluyorduk.

Bu sefer 1972 Avrupa Şampiyonası elemeleri için karşılaştığımız Almanya ile Dinamo şehrinde karşı karşıya geliyorduk.Bu maç çekişmeli geçen oyun sonucunda 1-1 berabere bitiyordu.Maçta Vogts'a yaptığı savunma ile göze giren Ender "Vogs'un belini kıran adam" olarak anılmaya başlamıştı ki bir sonraki sezon Almanya'nın Entracht Fankfurt takımına transfer oluyordu.

1972 Avrupa Şampiyonasında rövanş maçına çıktığımız Almanya'ya İstanbul Mithatpaşa Stadında 3-0 mağlup oluyorduk.

20 Aralık 1975 yılında yine Türkiye'da oynan maçta Almanya'ya 5-0 gibi ağır bir sonuçla yenilerek ev sahipliği avantajımızı Almanya'ya karşı yine kullanamıyorduk.

1978 Dünya Kupası eleme maçı rakip Almanya ama çok formda bir Almanya.Maça çok hızlı giren Almanya daha 3.dakikada ter Kotte ile golü bulup farkın peşine düşüyordu.Türkiye ise savunma arasına kaçıracakları adamlar ile golü bulmaya çalışıyordu.31.dakikada bu poziyonlardan birinde Cemil Turan yerde kalıyordu ve penaltı kazanıyorduk.Penaltı atışınıda kullanan Cemil Turan golü bulup skoru eşitliyordu.Daha sonra ki dakikalarda oyunun dengesini kuran Türkiye maçı bu şekilde bitirip rakibine yine rakip sahada yenilmiyordu.

1978 Dünya Kupası elemeleri rövanşında tabloda bir değişiklik olmayıp rakibimize yine mağlup olurduk skor 2-1.

1979 yılı içerisinde iki defa karşılaştığımız Almanya ile Türkiye'de 0-0 berabere kalırken deplasmanda 2-0 mağlup oluyorduk.

Avrupa Şampiyonası Eleme maçında 23 Nisan 1983 günü güneşli bir izmir gününde İzmir’de karşılaştığımız Almanya'ya 3-0 kaybediyorduk.Bu maçın rövanşında Almanya Berlin'de Almanya bizi 5-1 yenerken golümüz 68.dakikada Trabzonsporlu Hasan Şengün'den geliyordu.

Dünya Kupası Eleme maçı 30 Kasım 1988 tarihi yer İstanbul İnönü stadı.İnönü stadı bir tarihe daha tanıklık edecekti bu maçta Türkiye adına.Türkiye evinde ilk defa bu maçta 3-1 skorla rakibini mağlup ederek makus talihini bertaraf ediyordu.Türkiyemizin gollerini Tanju(2) ve Oğuz'dan geliyordu.Bu maçın rövanşında Magdeburg Ernst Grubbe Stadında yine bir destan yazılıyordu Türkiye Almanya'yı 2-0 ile devirip Türk futbolunda çığır açmaya devam ediyorlardı.

30 Mayıs 1992 yılında Almanya'da oynan özel maç 1-0 Almanya üstünlüğü ile bitiyordu.

2000 Avrupa Şampiyonası Eleme maçında karşılaştığımız Almaya'yı Türkiye'de Hakan Şükür'ün attığı gol ile 1-0,Almanya'da ise 0-0 berabere kalarak gruplarda Almanya'dan 4 puan almayaı başarmıştık.Bu şampiyonun devamında Avrupa Şampiyonasında son 8'kalarak çok iyi bir iş çıkarmıştık.

8 Ekim 2005'te özel maçta 2-1 yendiğimiz maçın gollerini Almanya'da yetişip kendini geliştiren Halil Altıntop ve Nuri Şahin'den gelmişti.

Son defa 2008 Avrupa Şampiyonası finallerinde yarı finalede karşılaştığımız "Geri Dönüşün Kralları" olarak anılan milli takımımız son dakikalarına 2-1 mağlup girdiği maçta Semih ile bulduğumuz golle yine mi geri dönüyoruz derken son dakikada P.Lahm'ın golüyle finalin kapısından dönüyorduk.

Almanya ile Almanya'da oynadığımız maçlarda oyun kalitesi ve skor değişken olduğu için herkes bu Cuma maçını merakla beklemekte.

Haydi Milli Takım yaz bir tarih Berlin'de Berlin Panteri Turgay Şener gibi maç sonu Berlin Panterlerimiz olarak sayalım 18 oyuncumuzu.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Bireysellikten Sistemliğe "SCOUT"

Dünya üzerinde yeni popüler kelime olan"Scout" şu an spor dünyasının popüler sözcüğü.

Kısaca Scout tanımlarsak,oyuncu ve yetenek avcıları gelecek vaad eden oyuncuları izleyip,takip ederek anlaşmalı kulüpler için bağlantı kurulması.

Türk sporunda hem futbol hem basketbol hem de diğer spor branşlarında her zaman konuşulan konu hem milli takımlarımız hem de kulüplerimiz için belirli bir sisteme sahip olunmaması ve uluslararası anlamda bir sistem içerisnide kanalize olunamaması.

Bu zamana kadar isimlere verilen paralar,karşılılarının alınmaması ve çöpe giden bir dünya milyon eurolar.En önemlisi isim vaad eden gençlerimiz yeterli vakti bu oyuncular yüzünden bulamaması ve kendilerini daha alt takımlarda kendini gösterememsi ve kaybolan değerler.

Bence burda en önemli nokta Milli Takım Federasyonları ve kulüplerimiz tarafından oluşturulacak Scout Takımları her spor branşında başarılı olan milli ve kulüp takımlarını inceleyerek bu noktalara gelmelerinde izlenen yöntem ve metodları inceleyerek,bu metod ve yöntemleri ülke takımları ve kulüp takımlarının alt yapılarana uygulayarak bu sisteme uygun oyuncular yetiştirip bu sisteme ayak uyduran sporcuları keşfederek boşa çöpe giden milyon euroları alt yapı tesis ve kulüplerin kurumsallaşma yolunda harcayarak paranın maliyetini altyapının çıkarları için kullanarak fırsat maliyetini futbolcu yetenekleri ile dengeleyip spor kültürümüzde yeni bir çığır açarak ülkemiz adına güzel günler için bu analiz ve yöntemlerin kurulması gerektiğine inanıyorum.

Daha doğrusu artık sporcu ihlalatı değil tüm spor branşlarında yetiştirdiğimiz değerleri yurt dışına pazarlayarak
sporcu ihracatı yapan,boşa giden milyon euroları değil yurt içine kazandırılan milyon eurolar ile belirli sisteme adapte olan alt yapılara harcanan milyon eurolar görmek istiyoruz.